Çalışma yaşı, istisnalar olmakla birlikte dünya genelinde 15 ila 64 yaş arasında gösteriliyor. Çalışabilecek yaştaki (iş gücü) nüfus oranı ise bu yaş aralığındakilerin, toplam nüfusa bölünmesiyle bulunuyor. Türkiye’de bu oran 2021 itibariyle %67,8. OECD ülkelerindeki ortalama oran ise %64,8. (1) Yani, nüfusun büyük bir çoğunluğu çalışabilecek düzeyde.
Peki ama çalışma hayatındaki en verimli yaş kaç? 25, 41, yoksa 52 mi?
Bu konuyla ilgili yapılan farklı çalışmalar var. Sözgelimi Avolio ve Waldman’ın 16 ila 74 yaşları arasındaki 25.000’den fazla çalışan için yaptıkları çalışma, yaş grupları arasında performans farklılıklarının en az 65 yaşına kadar nispeten küçük olduğunu ortaya koyuyor. (2)
2016’da The Journal of the Economics of Ageing’de yayımlanan bir başka “verimlilik ve yaş ilişkisi” çalışması ise verimliliğin en az 60 yaşına kadar düşmediğini, birbirine yakın olduğunu gösteriyor. (3)
Bu minvaldeki çalışmalar, belli bir yaşın üzerindeki çalışanlarda verimliliğin nispeten düştüğünü söylüyor olabilir. Hal böyle olunca da bu yaş aralığındaki çalışanlar, işlerini kaybettiklerinde benzer ücret veya unvanda başka bir iş bulmakta zorlanıyor. Bu da bizi “yaş ayrımcılığı” kavramına götürüyor.
Peki ama tüm bunlar, belli bir yaşın üstüne çıktığımızda verimliliğimizde azalış olduğunu mu gösteriyor? Aslında hayır! Yaş aldıktan sonra deneyimin de devreye girmesiyle daha verimli olabilen; dolayısıyla çalıştığı firma ve ülke ekonomisine katkıda bulunan pek çok çalışan var.
Stanford Üniversitesi’nden “yaşlanma” üzerine uzmanlaşan Prof. Dr. Laura L. Carstensen, yaşla birlikte verimlilikte de bir artış görüldüğünü aktarıyor. Hatta “yaşlı” olarak nitelendirilen iş gücünün kullanılmamasını da o ülke için kayıp olarak görüyor. (4) Firmalar da bunun farkında olsa gerek ki ABD Çalışma İstatistikleri Bürosu, 1994’ten 2004’e kadar 65 yaş ve üzeri çalışanların istihdamının %117 arttığını bildiriyor. (5)
Uzmanlara göre bir çalışanın yaş aralığı ne olursa olsun verimli olabiliyor. İki Harvard Üniversitesi profesörü Lisa Berkman ve Beth Truesdale, yaşı 50’nin üzerinde olmasına karşın “amacı olan” çalışanların, uzayan sağlık süreleri boyunca yüksek motivasyonla çalışma olasılığı olduğunu ve bunun iş gücüne katılım açısından kıymetli olduğunu belirtiyor. (6) Bu da bize biraz, “Kaç yaşında hissediyorsak o yaşta olduğumuz” sözünün, çalışma hayatında da karşılığı olduğunu düşündürüyor.
Baktığımızda ortalama yaşam beklentisinin de iyice artmış olduğunu görüyoruz. 1900’lü yıllardan beri küresel ortalama yaşam beklentisi iki katından fazla artış yaşarken (7) ve birçok uzman, yaşlanmanın verimlilikle ters orantılı olmadığını gösterirken, yaş aralıklarına önyargıyla yaklaşmak ve çalışanları buna göre sınıflandırmak, daha doğrusu insan kaynakları stratejisini, sözde “en verimli yaş” aralığına göre sınırlandırmak doğru bir yaklaşım olmasa gerek.
Kaynakça
(2) https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK148825/
(3) https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S2212828X15000304
(4) https://www.aarp.org/work/careers/productivity-increases-as-we-age/
(5) https://www.cdc.gov/niosh/topics/productiveaging/dataandstatistics.html
(7) https://ourworldindata.org/life-expectancy