Sabahları uyanır uyanmaz ilk iş olarak ne yapıyoruz? Seçenekler çeşitli olsa da bu soruya çoğumuzun verdiği cevap aynı. Hayır, kahve yapmak da değil, diş fırçalamak da. Elbette, sosyal medya hesaplarımızı kontrol ediyoruz. Biz mışıl mışıl uyurken o sanal dünyada neler oldu, kim bilir! Kim ne yapmış, nerede eğlenmiş, hangi influencer sabah kahvaltısında ne yemiş… Peki, günün bu anında, o merak dolu ekran kaydırmaların birinde patronumuzun yüzü karşımıza çıkarsa ne olur?
Sosyal medyanın üzerimizdeki güçlü etkisinden uzun uzadıya söz etmeye gerek yok, biliyoruz. Hayatımızı kolaylaştırdığı tarafları olduğu kadar bizi sıkıştıran bir yanı da var. Sosyal medya, modern çalışma hayatında yeni bir sınır ihlali de yaratıyor. Diyelim ki bir iş yerinde ilk iş gününüz. Akşam oldu, sosyal medya hesaplarınıza bir göz atmak istediniz. O da ne? Sayısız takip isteği, ya da birkaç yeni takipçi. Evet, yeni iş arkadaşlarınız! Bugün tanıştınız, belki de tek ortak noktanız aynı iş yerinde çalışmak. Sizi, sosyal medya hesaplarınızı araştırıp bulacak kadar hatta kilitli hesabınıza takip isteği gönderecek kadar merak ediyorlar. Buna sevinmeli mi? Bunun daha şiddetli bir hali de şüphesiz patronunuz ile sosyal medyada “takipleşmek” olabilir. Çalışma hayatında hepimizin korkulu rüyası haline gelen bu durum, aslında hiç de eğlenceli değil.Patronun Gözünden Kaçmak Mümkün mü?
Gün boyu ofiste yüksek performans baskısı ile çalışırken akşamları biraz kafa dağıtmak için arkadaşlarınızla dışarı çıktınız. Ertesi sabah ofise geldiğinizde patronunuzun ilk cümlesi: “Dün akşam iyi eğlendin galiba, Instagram’da gördüm.” Ne kadar yorucu değil mi? Elbette, hepimizin özel hayatı var. Akşamları nerede, nasıl, ne kadar eğlendiğimiz de patronumuzu değil, bizi ilgilendiriyor. Ama patronumuzun bunu sosyal medya üzerinden kontrol etmesi, işleri bir hayli garip hale getiriyor.
Sosyal Medyada Patronu Takip Etmek Zorunlu Mu?
Çoğu beyaz yakalı çalışan için, sosyal medyada patronu takip etmek zorunlu bir hal almış durumda. Patronunuz sizi takip ediyorsa, onu geri takip etmemek büyük bir kabalık sayılabilir. Bilirsiniz, tabağı boş yollamak pek de hoş karşılanmıyor kültürümüzde. Ve tabii ki, bu takipleşme bir zorunluluk haline geldiğinde, işin rengi de ister istemez değişiyor. Artık sadece arkadaşlarınızla değil, işvereninizle de “dijital” bir bağınız var. Başka bir deyişle, patronunuzla olan ilişkiniz bir başka boyuta taşınıyor. Artık birbiriniz için yalnızca çalışan- işveren değilsiniz; birer takipçisiniz. Facebook’tan yolladığı oyun isteklerine yanıt vermek ve paylaşımlarını beğenmek gibi sürprizlere hazırlıklı olmakta fayda var. Bizden söylemesi. Sınır İhlali ve Dijital Gözetim
Patronun sosyal medyada sizi takip etmesi, aslında bir nevi dijital gözetim anlamına da geliyor. Patronunuzun size ve yaşantınıza dair fikirleri, artık iş yerinde gördüğü kadarı ile sınırlı değil. Onun için SGK primini ödediği bir çalışanın ötesindesiniz. Maalesef özel hayatınız da artık onun gözetimde. Kimi takip ediyorsunuz? Güncel olaylara nasıl yaklaşıyorsunuz? Tatil fotoğraflarınızda kimler var? Hafta sonu kahvaltısında neredeydiniz? Doğum günü partilerinde çekilen videolarda ne kadar güldünüz? Artık hepsi patronunuzun gözleri önünde. Hepsi, olası bir dalgınlığınızda, bir performnas düşüklüğünde size mobbing olarak dönebilir. Bu durum, iş ve özel hayat arasındaki sınırların iyice bulanıklaşmasına neden oluyor.
Sistem, Bizim Benliğimizi Şekillendiriyor
Modern çalışma sistemi, bizi sadece iş yerinde değil, sosyal medyada da kontrol etmek istiyor. Patronun takipçimiz olmasındaki hevesi biraz da bu yüzden, biliyoruz. İşverenin dijital gözetimi altında, sosyal medyada paylaştıklarımızı da iş yerine uygun hale getirme baskısı hissediyoruz. İşte tam da bu noktada, sistemin bizim benliğimizi kendi istediği gibi şekillendirme etkisine şahit oluyoruz. Artık sadece iyi bir çalışan olmak yetmiyor, sosyal medyada da “kurum kültürüne uygun, örnek bir çalışan” profili oluşturma baskısı hissediyoruz.Takipleşen Çalışan Üzerindeki Baskı
Patronla sosyal medyada takipleşmek, çalışan üzerinde büyük bir baskı yaratıyor. Çoğumuz, her paylaşımdan önce “Acaba patronum bunu nasıl yorumlar?” diye düşünürken buluyoruz kendimizi. İş sonrası arkadaşlarla çıktığımız bir akşam yemeği bile, patronumuzun gözünde kimbilir nasıl yorumlanır. Bu durum, özgürlüğümüzü kısıtlayan bir etken haline geliyor.
Modern Dünyanın “Zorunlu Eğlencesi”
Patronu sosyal medyada takip etmek, modern çalışma dünyasının “zorunlu eğlencelerinden biri” haline geldi. Bu dijital gözetimin merkezinde olmak, bununla sürekli mücadele halinde olmak oldukça zor. İş ve özel hayat arasındaki sınırların giderek kaybolduğu bu dijital çağda, kendimizi sürekli bir gözaltında hissediyoruz. Belki de çözüm sandığımızdan da basittir. Dijital dünyada da kendimize sınırlar çizmek ve patronla sosyal medyada takipleşmemek! Sonuçta, orası bizim alanımız ve hepimizin biraz özgürlüğe ihtiyacı var, değil mi? Ayrıca biz nasıl ki patronumuzdan etkinlik asistanımız olmasını beklemiyorsak, o da bizden kendi sosyal medya hesaplarımızda “kurum kültürüne uygun bir çalışan profili” sergilememizi beklememeli. Ne dersiniz?
Çalışma Hayatında Odak Krizi: Dikkatimiz Çalınıyor mu?
Biriken işler, unutulan toplantılar, okunmayan e-postalar… Beyaz yakalıların en büyük problemlerinden biri artık zaman yönetimi değil, dikkat yönetimi. Çalışma saatlerimiz...