İş dünyasının onlarca yıllık alışkanlıkları kökünden değişiyor. İş yapış biçimlerinden çalışma prensiplerine keskin bir değişim yaşanıyor iş dünyasında. E, değişim söz konusu olduğunda da Z kuşağından bahsetmeden geçmek olmaz tabii. Değişime uyum sağlama, hatta değişimin tetikleyicisi olma konusunda kimse Z kuşağının eline su dökemez…
Değişime ve yeniliğe adapte olma konusunda Z kuşağının bu kadar mahir olmasının altında dijital çağın içine doğmaları yatıyor. Daha önce hiçbir kuşak, teknolojik araç gereçlerle iç içe geçirmemişti çocukluğunu… Yapay zeka araçlarıyla Z kuşağının arası oldukça iyi. Çok değil, beş sene önceye kadar, bizleri saatlerce uğraştıran küçücük bir iş, şimdi yapay zeka araçlarının kolaylaştırıcı rolü sayesinde dakikalar içinde halledilebiliyor örneğin. Z kuşağı yapay zekayı düşmanlaştırmak yerine yapay zekayla arkadaş olmayı tercih ediyor.
Teknolojiyle kurdukları ilişkinin yanı sıra Z kuşağını iş dünyasında ayrıştıran başka gerekçeler de var elbette.
Esneklik ve iş – yaşam dengesi olmazsa olmazları
Z kuşağı çalışanlar 9 – 6 mesai kavramına oldukça uzak. Çalışmak için belli saatler belirlenmesini kısıtlayıcı buluyorlar. 2-3 saatte halledebilecek bir işin 8 saat ofise tıkılı kalmak onlar için kabul edilebilir bir durum değil. Disiplinsizliği değil kendi disiplinlerini oluşturmak istiyorlar.
Bitmek bilmeyen enerjileri var ama çabuk sıkılıyorlar
Büyük ve karmaşık gözüken projeler Z kuşağını korkutmuyor. Gözü kara halleri üretken olma motivasyonuyla birleşince altından kalkılamayacak işlere dahi girişebililiyorlar. Ancak bunun Z kuşağı için devamlılık arz etmediğini söylemeliyiz. Sıkılgan bir yapıya sahipler ve çabuk sıkılmaları, kolay pes etmelerine de sebep olabiliyor. Bu pes etme hali, genel olarak iş değişikliğini, hatta kariyer değişikliğini de beraberinde getiriyor.
Değer görmek istiyorlar
Z kuşağı çalışanlar, yaptıkları iş ile şirketleri için değer yaratmak ancak bunun ön koşulu olarak da değer görmek istiyorlar. Çalıştıkları şirketin büyüme yolculuğunu kendi gelişim yolculuklarıyla paralel yürütebilecekleri bir yapıda bulunmayı merkeze alıyorlar. Çoğu yönetici ve patronun gözünde Z kuşağının aidiyet duygusu ve şirkete bağlılığı düşük. Oysa madalyonun diğer yüzüne baktığımızda şirketlerin Z kuşağı çalışanları kendilerine bağlayacak bir çalışma ortamı sunamadıklarını görüyoruz. Z kuşağı çalışanlar bu konuda taviz vermiyorlar.
Önceki kuşaklara göre yaptıkları işi daha fazla sorguluyorlar
İş dünyasında yakın zamana kadar neredeyse askeri düzeni andıran bir iş yapış şekli hakimdi. İş verilirdi ve verilen işin sorgusuz sualsiz yapılması beklenirdi. İşin nasıl daha verimli olacağına dair beyin fırtınası yapmak bile zaman kaybı olarak görülürdü. Yukarıdan aşağıya doğru giden hiyerarşik bir emir zinciri vardı. Oysa Z kuşağı böylesine keskin ve katı bir çalışma düzenini reddediyor. Daha fazla soru soruyor, sorguluyor, problemlerin çözümü için eleştirel bir bakış açısı sunuyor. Hal böyle olunca kendilerini ifade edemeyen Z kuşağı çalışanlar, köklü sayılacak şirketlerden bile bir çırpıda istifa ediyorlar.
Sıra dışı bir hayat düşlüyorlar
Z kuşağı çalışanların değişime ve yeniliklere ne kadar çabuk uyum sağlayabildiklerinden bahsetmiştik. Bununla beraber karar verme konusunda iradeli olduklarını ve değişime öncülük etmek istediklerini de söyleyebiliriz. Z kuşağı çalışanlar, iş dünyasını çalışan/yönetici olarak değil kurucu/patron olarak değiştirmek istiyorlar. IPSOS Araştırma Şirketi’nin Z Raporu Araştırması’na göre Z kuşağı çalışanların %60’ı kendi işini kurmak istiyor. 21. yüzyılın girişimcilik becerilerini en çok özümsemiş grup olan Z kuşağı, bu becerilerini iş hayatında kullanabilecekleri bir ekosistem tasarlamayı arzuluyorlar.
Z kuşağını iş dünyasında ayrıcalıklı kılan sebeplere baktığımızda “Z kuşağı neden sık sık iş değiştiriyor?” sorusuna da bir anlamda cevap vermiş oluyoruz. İş dünyası yüzlerce yıllık birikime sahip olsa da, Z kuşağının çalışma prensiplerine direnç gösterse de nihayetinde işler Z kuşağının istediği gibi ilerleyecek gibi duruyor.