Bugünün dünyasında yalnızlık, bireysel bir duygu olmanın ötesine geçerek küresel bir olguya dönüştü desek yanılmış sayılmayız değil mi? Toplumun her kesiminde hissedilen bu yalnızlığın yalnızca psikolojik değil, aynı zamanda ekonomik bir boyutu olduğu da su götürmez bir gerçek. Modern toplumun yapısal dönüşümleri, bireyi giderek daha izole hâle getiriyor. Yalnızlığı besleyen temel dinamikler arasında dijitalleşme, uzaktan çalışma, bireyselliğin yüceltilmesi gibi etkenlerden söz edebiliriz.
Yalnızlık: Kapitalizmin Yeni Sermayesi
Yalnızlık olgusu üzerine düşünürken dikkat çeken bir diğer nokta da şüphesiz, hatta kaçınılmaz olarak kapitalizmin yalnızlık üzerindeki etkileri oluyor. Bugün devasa şirketlerden irili ufaklı markalara kadar tüm ticari yapılar, bireyin yalnızlığını kâr amacıyla kullanıyorlar. Buna yönelik çözümler sunduklarını iddia eden hizmetler geliştirmekten geri durmuyorlar. Söz gelimi; sanal arkadaşlık uygulamaları, yapay zekâ destekli sohbet araçları ve yalnız yemek yiyenler için tasarlanan kafeler gibi birçok düzenlemeyi bir çırpıda yalnızlık ekonomisinin en somut örnekleri arasında sayabiliriz. Tam da bu noktada akla gelen şu soruyu duyar gibiyiz, öyle değil mi: “Yalnızlık ekonomisinden beslenenler sahiden bu sorunu çözmeye mi çalışıyor, yoksa bu duyguyu sömürerek yeni bir piyasa mı yaratıyor?”
Duygularımızın üzerine inşa edilen bu sistem, yalnızlığımızı çözmek yerine onu sürdürülebilir bir tüketim kalıbına dönüştürüyor. Buradan bakınca modern kapitalizm hepimizi bireyselleşmeye teşvik ederken, ardından bize yalnızlıklığımızı hafifletecek hizmetler sunarak yeni pazarlar oluşturmaktan başka ne yapıyor ki? Yalnız hissetmemek için satın alınan “bireysel deneyimler”, abonelik tabanlı sosyal uygulamalar ya da “deneyim ekonomisi” adı altında sunulan etkinlikler ile büyüyen yalnızlığımız, içimizde günbegün derinleşen bir boşluktan öteye gidemiyor.
Yalnızlığın Ticarete Dönüşümü
Yalnızlık ekonomisinin bir diğer boyutu ise iş dünyasındaki dönüşümlerle ilişkili. Uzaktan çalışma sistemleri, esnek çalışma saatleri gibi uygulamalar, çalışanların sosyal bağ kurma imkânını azaltarak onları daha yalnız bir hayata mecbur ediyor. Hâl böyle olunca yalnızlığın bireyin verimliliğini ve yaratıcılığını azaltması, buna bağlı olarak bireyin daha fazla tüketim eğilimi göstermesi de kaçınılmaz oluyor. Çünkü insanlar, sosyal bağların eksikliği ile beliren boşluğu, satın aldıkları ürünler veya hizmetlerle tamamlamaya çalışıyor. Bu da yalnızlık ekonomisine süreklilik katıyor.
Bu noktada zihnimizde Zygmunt Bauman’ın Akışkan Modernite kitabında bahsettiği bireyselleşme ve güvencesizlik olguları tınlamaya başlıyor. Çünkü Bauman’a göre modern toplum, insanları birbirine bağlayan geleneksel yapıları zayıflatırken, bireyi yalnız ve rekabetçi bir dünyaya itiyor: “Modern çağ, insanları özgürleştirme vaadiyle yola çıktı ancak onları hiç olmadığı kadar yalnız bıraktı.” Bauman, insanların artık aidiyet hissettikleri yapılarla kurdukları bağların yerini, piyasanın sunduğu yapay ve geçici ilişkilerin aldığını belirtiyor.
Bu yapay bağların insan üzerindeki etkisini, farklı bir açıdan Alain de Botton da ele alıyor. Benzer şekilde Alain de Botton, Statü Endişesi adlı kitabında, modern bireyin yalnızlık hissinin altında statü kaygısının da yattığını vurguluyor. Botton’a göre insanlar, toplumda kabul görmek adına sürekli bir yarış içinde oldukları için gerçek anlamda aidiyet hissini kaybediyorlar. Ona göre: “İnsanlar arasındaki görünmez duvarlar, maddi kaygılar ve başarı odaklı yaşam, yalnızlığı daha da derinleştiriyor.” Botton’un ‘görünmez duvarlar’ metaforu, modern bireyin statü kaygısıyla kurduğu yüzeysel ilişkilerin, gerçek bağların yerini aldığını söylüyor.
Bitirirken
Peki, yalnızlık ekonomisine maruz kalmamak mümkün mü? Elbette! Buna direnmenin yolu, hepimizin bildiği ama zamanla unuttuğu bir yerden geçiyor: Bağlarımızı kuvvetlendirmekten. Topluluk bilincini yeniden inşa etmek, sosyal ilişkilerimizi güçlendirmek, yalnızlıkla başa çıkmada sanılandan çok daha etkili olabilir. Yerel inisiyatifler, gönüllülük çalışmaları ve dayanışma kültürü gibi unsurlar ise yalnızlığın ekonomik bir sektöre dönüşmesini önleyecek güce sahip başlıca kaynaklar arasında yer alıyor.
Yalnızlık, modern dünyanın kaçınılmaz bir gerçeği hâline gelmiş olabilir. Ancak, yalnızlığı ticarileştiren sistemlerin farkında olmak ve birey olarak bu sürecin içinde nasıl konumlandığımızı sorgulamak, daha sağlıklı ve bilinçli bir toplum inşa etmenin en güçlü yollarından biri olabilir.
Kaynakça
Bauman, Zygmunt. Akışkan Modernite. İstanbul: Can Yayınları, 2018.
De Botton, Alain. Statü Endişesi. İstanbul: Sel Yayıncılık, 2015.