Neredeyse her yıl, 28 Ekim’de sosyal medya hesaplarınızın ana sayfasında görmeye alıştığımız o meşhur cümle: Efendiler, yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz! Kararlılığın ve liderliğin kelimelere bürünmüş hali olan bu cümlenin ne öncesini ne de sonrasını hiç bilmediğimi fark ettim.
Bundan tam 99 yıl önce telaffuz edilen bu cümle nerede, nasıl söylenmişti? Herkesin bambaşka fikirleri havaya savurduğu bir mecliste, masaya vurulan son yumruk muydu? Yoksa uzun süren bir tartışma sürecinin mi sonucuydu? Gerçek olan şu ki bu cümle kesinlikle bir yumruktu, fakat ilginç bir şekilde Gazi Paşa’nın elini masaya vurduğu falan yoktu.

Atatürk, 28 Ekim 1923 akşamına kadar hükümetin kurulamaması üzerine, Çankaya köşkünde arkadaşları için bir sofra hazırlatır. İsmet Paşa, Ali Fuat Paşa, Halit Paşa ve Kemalettin Sami Bey’in de bulunduğu bu akşam yemeğinde yaşananlar, Nutuk’ta şöyle ifade edilir:
‘’Çankaya’ya gittiğim zaman orada, beni görmek üzere gelmiş bulunan Rize Milletvekili Fuat, Afyonkarahisar Milletvekili Ruşen Eşref Bey’lerle karşılaştım. Onları da yemeğe alıkoydum. Yemek sırasında ‘Yarın Cumhuriyet ilan edeceğiz’ dedim. Orada bulunan arkadaşlar, derhal düşünceme katıldılar. Yemeği bıraktık. O dakikadan itibaren, nasıl hareket edileceği konusunda kısa bir program yaparak arkadaşları görevlendirdim. Yaptığım programın ve verdiğim talimatın uygulanışını göreceksiniz.’’*
Evet, Atatürk’ün kendi ifadelerine göre bu cümle, bir akşam, yemek masasında telaffuz edilmişti. Anlatım şekline bakılırsa, ortada pek gergin bir durum da yoktu. Hatta Atatürk, arkadaşlarını bu fikre ikna etme ihtiyacı bile hissetmemişti. Belli ki Cumhuriyet artık ekmek ve su gibi, en az bir akşam yemeği kadar gerekliydi. Kendi ifadeleriyle devam edelim:
‘’Efendiler, görüyorsunuz ki Cumhuriyet ilanına karar vermek için Ankara’da bulunan bütün arkadaşlarımı davet ederek onlarla görüşüp tartışmaya asla lüzum ve ihtiyaç görmedim. Çünkü, onların da aslında ve tabii olarak benim gibi düşündüklerinden şüphe etmiyordum.‘’*
Haklıydı da. Birçok arkadaşı egemenliğin kayıtsız ve şartsız bir şekilde milletin olmasından memnuniyet duyuyor ve bu fikri destekliyordu. Oysa yine de küçük bir grup, kendilerine danışılmamış olmalarından rahatsızlardı.
Halbuki o sırada Ankara’da bulunmayan bazı kişiler, yetkileri olmadığı halde, kendilerine haber verilmeden, düşünce ve rızaları alınmadan Cumhuriyet’in ilan edilmiş olmasını bize gücenme ve bizden ayrılma sebebi saydılar.”*

Evet, bu meşhur cümle ülke için köklü bir değişim yarattığı kadar, Atatürk’ün hayatı için de farklı bir süreci beraberinde getirmişti; lider yalnızlığı… Zira liderlik, aslında en kalabalık yalnızlıktı. Lider, her zaman işlerini kolaylaştıracak, kendisi için canını tehlikeye atacak kişilerle birliktedir. Görünürde tek başına kalması en mümkün olmayandır. Oysa bir milletin kaderini sırtlanan lider, bazen en ihtiyaç duyduğu anlarda çevresinde birkaç kişiyi bulmakta bile zorlanabilir.
Atatürk de hayatının son dönemlerinde oldukça yalnız sayılırdı. Kurtuluş Savaşında birlikte mücadele ettiği pek çok arkadaşıyla zaman içerisinde çeşitli fikir ayrılıkları yaşadı. Belki son demlerinde yüzündeki kırışıklıkların artması biraz da bundandı. Her lider gibi zor kararlar vermesi gerekti ve o, hiç düşünmeden gerekeni yaptı. Bugün, kendisini ve ideallerini anlayan, milyonlarca seveni olan Atatürk’ün hayatının son yıllarında yalnız olduğunu düşünmek sizce de ilginç değil mi? İşte bu meşhur ‘’Efendiler, yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz!’’ sözü, içerisinde kararlılık, liderlik ve inanç kadar; oldukça kalabalık bir yalnızlık da barındırıyor.
O günlere dönüp yanında olamasak da bugün, bize emanet ettiği Cumhuriyetin 99. Yılını kutluyoruz. Ekmek ve su kadar gerekli olan Cumhuriyetin..