Kiralardaki artış 21. yüzyılın başlarından itibaren konuşulmaya başlandı. Ancak bunun kronik bir problem haline gelmesi, geçtiğimiz birkaç yıla dayanıyor. Özellikle tüm dünyada yıkıcı etkiler bırakan Covid-19 pandemisi ve bu dönemin sonrasında yaşanan ekonomik ve toplumsal krizlerle birlikte gündemimizi işgal eder hale geldiğini söyleyebiliriz.
Peki Türkiye’de kira artışı nasıl sonuçlar yaratıyor?
İstanbul için durumun vahametini anlamak için bir de ilçelerin ortalama kira fiyatlarına bir göz atalım isterseniz:
2022 verilerine göre, İstanbul’da en düşük kira ortalamasına sahip ilçe 4620₺ ile Silivri.

Silivri’yi 4950 ₺ ile Çatalca, 5035 ₺ ile Arnavutköy ve 5300 ₺ ile Sultanbeyli takip ediyor.
İstanbul’un en yüksek kira ortalamasına sahip beş ilçeyse şu şekilde sıralanıyor:
- Sarıyer 28500 ₺
- Beşiktaş 22200 ₺
- Kadıköy 17040 ₺
- Bakırköy 16320 ₺
- Beyoğlu 15555 ₺
2023 yılı için asgari ücret tutarının 8506 ₺ olduğu ve bununla beraber çalışanların büyük çoğunluğunun asgari ücret veya asgari ücretin %20 – %30 üstü bir maaşla çalıştığı düşünüldüğünde tablonun çarpıcılığı bir kat daha artıyor.

Hal böyleyken insanlar barınma ihtiyaçlarını dahi karşılayamaz duruma geliyorlar. Büyük şehirlerin sunduğu olanaklardan, sanatsal ve kültürel zenginlikten, ait oldukları sosyal çevreden, çocukluk ve ilkgençlik hatıralarından vazgeçip hayatlarını başka şehirlerde sürdürmek zorunda kalıyorlar.

Alaaddin Reklam Ajansı tarafından hazırlanan “2023 Gayrimenkul Trendleri” raporunda konuyla ilgili önemli tespitler ve öngörüler var. Rapora göre, metropollerde yaşayan insanlar, yaşadıkları şehirle kurdukları bağı göz ardı edip hayat kalitelerini artıracak Bolu, Sakarya, Çanakkale, Tekirdağ gibi ikinci kademe şehirlere yöneliyorlar. Öte yandan uzaktan çalışma imkanına sahip olan bir grup çalışanın da yazlık / kışlık tatil evlerine taşındığını ve bu taşınma dalgasının devam edeceğini görülüyor.

Şehirler hatta ülkeler arası gerçekleşen kira göçünün bir de şehir içi boyutu var elbette. Örneğin; Üsküdar, Kadıköy gibi ilçelerden Çekmeköy, Kurtköy gibi merkezden uzak yerleşim yerlerine taşınılıyor. Bunun başka pek çok sebebi var elbette. Yabancılara gerçekleştirilen konut satışlarından, belli bölgelerde yaşayan insanların tercihlerinden, yaşam tarzlarından, taleplerinden dolayı belli sıfatlarla etiketlenmesinden, hak arayan işçilere gösterilen tepkilerden anlıyoruz ki her şey daha da bulanıklaşıyor.
Devletin asli görevlerinden biri olmasına rağmen vatandaşlarının konut sorununun, yani en temel ihtiyaçlarından biri olan barınma hakkının ihlal edilmesinin, çözüme kavuşturulamadığına tanık oluyoruz. Hatta bu politik meselenin her geçen gün daha da derinleştiğini görüyoruz. Hatta görüyoruz ve artırıyoruz: Kira artışlarının yarattığı hareketlilik, serbest piyasa koşullarının hüküm sürdüğü kapitalist toplumlarda, eşitsizliğin ve adaletsizliğin dışavurumudur.

Sizin de bir tık keyfiniz kaçtı değil mi? Gelin size kısa bir fıkra aktarayım, gergin hava dağılsın, öyle bitirelim yazıyı.
Fıkra şu şekilde: “Anayasa Madde 57 – Devlet, şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını gözeten bir planlama çerçevesinde, konut ihtiyacını karşılayacak tedbirleri alır.”
E gülmediniz.

















