Serdar Kuzuloğlu hem gazeteci kimliği hem de yeni teknolojilere dair bilgi birikimi, tutarlı öngörüleri, düşünsel anlamda ortaya koyduğu toplumsal ve felsefi bakış açılarıyla uzun yıllardır dikkatle takip ettiğim bir isim. Ayrıca hikaye anlatılığında da oldukça mahir, ilgi çekici bir üslubu var. (imza: Serdar Kuzuloğlu’nu Övme ve Yüceltme Derneği Yönetim Kurulu Başkanvekili Batuhan Durak)
Şaka bir yana, Serdar Kuzuloğlu’ndan asıl bahsetme sebebim geçtiğimiz günlerde Fatih Altaylı’nın Youtube kanalında yayınlanan söyleşisi. Merkezinde yapay zekanın olduğu, güncel dijital teknolojiler ve hayatımıza etkilerine dair oldukça keyifli ve doyurucu bir programdı. Görenleriniz olmuştur mutlaka. Beyaz yakalı çalışanların favori Youtuber’larından biri çünkü Fatih Altaylı. Cüneyt Özdemir ve Nevşin Mengü’yü de unutmamak gerek tabii. Neyse, odağımızı kaybetmeden programa dönelim. Merkezinde yapay zekanın olduğu programa Fatih Altaylı kendine has tavrıyla şu soruyla giriş yaptı: İnsanlar gereksiz hale mi geliyor?
Fatih Altaylı sorduğu soruyu her ne kadar yapay zeka alanındaki gelişmelerle ilişkilendirse de insan aniden böyle bir soruyla karşılaşınca ister istemez afallıyor, inceden de olsa varoluşsal bir sorgulamanın eşiğinde buluyor kendini. Sanki yapay zeka algoritmaları tarafından kontrol edilen felaket tellallarının hepsi, aralarında anlaşmışçasına üzerimize üzerimize gelmeye başlıyor ve “Seninle yolculuğumuz buraya kadardı, elveda!” diye fısıldıyor kulağımıza.
Tüm bu sürecin sonrasında ne oluyor? Elbette malumun ilamı: Yapay zeka alanındaki gelişmelere karşı duyulan dehşetengiz bir kaygı. Fatih Altaylı bu duruma dikkat çekerken “korku” kavramını kullanıyor ama ben korkudan ziyade “kaygı” kavramının meseleyi tarif etme noktasında daha uygun olacağını düşünüyorum. Çünkü korku, “bilinen” bir şeyi işaret eder. Kaygıdaysa bilinmezlik hakimdir: Bilinmezlikten duyulan endişe.
Nereye, nasıl gideceğimize, ne yiyeceğimize, ne giyeceğimize, ne izleyeceğimize karar veren yapay zeka temelli bir hayat kurgulanıyor ve bu düzenin içinde biz sadece, bizim için yazılan rolü oynuyor gibiyiz. Sosyal ve duygusal ilişkilerimiz bile algoritmalar tarafından şekillendiriliyor. Hal böyle olunca, “Buyur yapay zeka kardeşim, benim yerime sen oyna.” diyesi geliyor insanın değil mi?
Kan, ter ve gözyaşı içinde yıllarca emek vererek bir kariyer inşa ettiniz ve belli bir pozisyona erişmiş olabilirsiniz mesela. Ancak artık sizin yapmakla, yürütmekle, yönetmekle sorumlu olduğunuz işi bir çırpıda halledebilen yapay zeka araçları var. Üstelik sizden çok daha hızlı, sizden çok daha bilgili, sizden çok daha üretken. Bu durumun yarattığı hayal kırıklığını düşünebiliyor musunuz?
Ya da lise yıllarınızdan beri tutkuyla sarıldığınız tek bir alan var diyelim, o da müzik yapmak. İçinize sinen bir şarkıyı ortaya çıkarabilmek için verdiğiniz günleri, geceleri düşünün bir…
Şimdi de verilen brief doğrultusunda yalnızca birkaç dakika içinde inanılmaz şarkılar üreten yapay zeka araçlarını… Bu durumun yarattığı değersizlik hissinden nasıl kurtulabiliriz ki?
İşte “Ne olacak bizim halimiz?” dediğimiz noktada yazının başında değindiğimiz söyleşide Serdar Kuzuloğlu önemli bir noktaya değiniyor: İnsanı insan yapan rastlantısallık. Yani aslında bizi yapay zekaya karşı endişeye sürükleyen öngörülmezlik bizim doğamızda var. Ve asıl kıymetli olan da bu öngörülemezliğin yarattığı tesadüfler. Müzik yaparken ortaya çıkan şarkıdan ziyade o şarkının yaratılma yolculuğu. Üst düzey bir yönetici olmaktan ziyade o pozisyona erişinceye kadar edindiğimiz tecrübe, deneyim. Talihsizlikler, hatalar, düşmeler, kalkmalar… Çünkü biz düşünmenin ötesinde duygularıyla yaşayan varlıklarız. Hata yapma lüksümüz elimizden alındığında bizden geriye ne kalır ki?
Yapay zeka bir sevgiliniz olduğunu hayal edin mesela. Kaldı ki hayal etmenize gerek yok çünkü bu alanda da yoğun çalışmalar var. Masrafsız ve zahmetsiz bir sevgili. Nazı, kaprisi, tribi, dırdırı olmayan; her şeyi senin beğenilerine göre tasarlanmış. Seni sevmesi için her detay üzerinde çalışılmış. Akşam ne izleyelim diye iki saat tartışmadığımız bir varlığa karşı nasıl sevgi besleyebiliriz ki?
Emzirme Odaları ile Annelik ve Kariyer Arasında Köprü Kurmak Mümkün mü?
Modern iş dünyasında cinsiyet eşitliği ve kapsayıcılık sıkça gündeme gelen kavramlardan. İçinde bu kavramların geçmediği tartışma neredeyse yok. Ancak bu...