Hepimizin meşhur bir ezberi var: “Türkiye genç bir nüfusa sahip.” Peki bu gerçekten doğru mu? Sıkı durun! Değil. Son araştırmalar Türkiye nüfusunun yaşlandığını ve çoktan dünya ortalamasını yakaladığını hatta 2038’den itibaren yaşlı ülkeler kategorisinde yer alacağını ortaya koyuyor. FutureBright Group’un hazırladığı “Yaş Alan Türkiye ve Yeni Pazarlama Paradigmaları” raporu oldukça ilgi çekici.
Kimse yaşlı olduğunu kabul etmek istemiyor
Çalışmanın ortaya koyduğu en eğlenceli gerçek şu: “35-44 yaş arasındaki katılımcılara göre yaşlılık 51 yaşında başlıyor. Ancak 45-55 yaş aralığındaki katılımcılar için yaşlılığın başlama yaşı 56. 55 yaş üzeri katılımcılarsa 58 yaşında yaşlılığa adım atıldığını düşünüyor.” (Marketing Türkiye)
TÜİK verilerine göre Türkiye’de toplam doğurganlık hızı 2001 yılında 2.38 çocuk iken, 2021 yılında 1.70’ düşmüş. Ülkemiz, 167 ülke arasında yaşlılıkta 68. sırada!
Orta yaş, hangi yaş?
Future Bright kurucu ortağı Akan Abdula; “Tüketici artık orta yaşı 50 artı olarak okuyor. 38’e kadar genç. 38-50 arası da yeni bir tanıma ihtiyaç var. Ne genç ne de orta yaş. Kim bunlar?” Bu değişim tüketimden sosyalleşme biçimlerine kadar her şeyi değiştirecek. Giderek çocuksuz evlerin sayısının artması bireysel kültürün ön plana çıkmasıyla sonuçlanacak. Değerlerimiz değişecek. Daha kendine dönük, kendi ihtiyaçlarına konsantre, kişisel gelişimi hedefleyen, kendi üzerinde çalışan bireylerden oluşan bir topluma dönüşeceğiz. Buna ek olarak tüketim alışkanlıkları da kişilerin zihinlerinde kendileriyle ilgili yaş algısı çerçevesinde şekillendiğini gösteriyor. Bu çalışmaya katılanlar, “Ne zaman yaşlanırsınız?” sorusuna, “hayattan yorulduğumda” şeklinde yanıt veriyor.
Araştırmanın ortaya koyduğu gerçeklerden biri de bireylerin zihinleri yaşlanmasın diye gösterdiği çaba yükselişte. Teknolojiyle ilişkilerini güçlendirmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Bunun sosyal medyaya olan yansıması da 35 yaş üstü kitlenin %42’sinin internette günde 3 saat vakit geçirmesi şeklinde.
Peki yaşlanan bir ülke olmak kötü mü?
Abdula bunu şu sözlerle açıklıyor: “Bir kere yaşlanma öyle bize öğretildiği gibi, ülkeler için berbat bir şey de değil. Süper genç olan ülkelere baktığımızda, hepsinin hayli sorunlu olduğunu görürsünüz. Biraz yaşlanma, tasarrufu artırır, harcanabilir parayı artırır. Orta direk yükselir.”
Özetle, artık 38 yaş altı “yeni genç” olarak tanımlayabileceğimiz bir grup. 38-50 arasında kendine “yaşlanmaya başlamayı” yakıştıramayan, tanımsız bir kitle var. 50 yaş üstü ise “yeni orta yaş” olarak tanımlanıyor. Yaşlılık ise genellikle 70 yaşından sonraya yakıştırılıyor.
Üniversiteyi bitirdiğim yıl Paris’e gitmiş ve reklam panolarındaki kadınların neredeyse hepsinin benden çok daha yaşlı olduğunu fark edip şaşırmıştım. 25 yaşından itibaren kadınların yaşlanma baskısına maruz kaldığı bir ülkeden geliyordum. Daha sonra Avrupa’daki hedef kitlenin çok daha yaşlı olduğunu ve reklamların da tam bunu aynaladığını fark etmiştim.
Kuşkusuz bu “yaşlanma” yakın zamanda pek çok ezberimizi bozacak ve pek çok stratejiyi baştan kurmamız gerekecek. Ben şimdi bir “yeni genç” olarak yazıya ara verip biraz aylaklık yapmaya gidiyorum. Ayrıca “kimse beni anlamıyo! Tamam mı?”