Bazen kartlar öyle bir dağıtılır ki, normalde 3 günde kapıyı vurup çıkacağınız bir iş yerinde 1 yıl çalışmak zorunda kalırsınız. Hamilesinizdir mesela ve eşiniz o sırada işsizdir. Başka bir ülkeden Türkiye’ye dönmüş birikimleri neredeyse tüketmişsinizdir. Kapıyı vurup çıkamazsınız. O “eyvallahı olmayan” karakteriniz kendine yediremese de dişlerini sıkarak çalışır.
İşte bu tip bir iş yerinde çalışırken hayatımı değiştiren biriyle tanıştım: Yöneticim. İş yerindeki ilk dakikalarımda beni ekiple tanıştırmak için bir toplantı yaptı. O sırada kısa bir süre e-postama baktım diye bana sesini yükselterek, “Yalnız lütfen başka bir şeyle ilgilenmeyelim.” dediği an öfke kontrol problemi olduğunu fark etmiştim.
Orada çalışırken bir ekip yönetiyordum. Hem de ne ekip. Hepsi birbirinden güzel kalpli bir grup insan. Söz konusu kişi ne zaman gerilse, kafası bozulsa koca koca insanlara bir güzel saydırıyordu. İleri geri konuşuyor, sesini yükseltiyordu. Ne zaman ekibimi korumaya çalışsam ya da herhangi bir konuda onunla tam olarak aynı fikirde olmadığımı belirtsem bana bağırıyor, “Ben ne diyorum, sen ne diyorsun?” gibi son derece iletişime açık ve saygılı(!) ifadelerle motivasyonumu zirveye taşıyordu.
Bu sırada hamileydim. Bir gün odasına gidip, bu tip çıkışlarının bende anksiyete yarattığını ve bebeğime bir zarar gelmesinden korktuğumu ifade ettim. “Bana cevap verme, karşı çıkma, o zaman sorun yaşamazsın.” gibi çok demokratik (!) öğüdü kulağıma küpe oldu. Yöneticimiz her ay maaşların yanında bazılarımıza zarf içinde para verirdi. Bunun adına “bonus” derdi. O ay sizi ne kadar hırpaladıysa bir nevi yıpranma payı ödeyerek işi bırakmamamızı sağlamaya çalışırdı. Ödemeyi yaptığı günün akşamı mutlaka bir WhatsApp mesajıyla: “Seni elimden geldiği kadar desteklemek istiyorum. Bu şekilde çalıştığın için teşekkür ederim.” yazardı. Bu “destek” kelimesine çok takılırdım. Destek? Neyin desteği? Mahallenin fakiri miyim ben? Çalışıyorum ve eğer performansım maaşımdan fazlasını hak edecek noktadaysa bu bir “destek” olmaz, hakkımı vermek olur.
Daha sonra yöneticimin başlangıç seviyesi çalışanları AVM’ye götürüp neredeyse zorla kıyafet seçtirdiğini, mont, ayakkabı alarak 23 Nisan’da ihtiyaç sahibi çocuk giydirir gibi onları giydirdiğini duydum. Bu durum, genç çalışanlara kendini kötü hissettiriyor, onurlarını kırıyordu. Çünkü herkes bunu, kendini iyi hissetmek ve insanlara ona katlanması için rüşvet vermek için yaptığını biliyordu. Bu yolla devamlı “iyi” biri olduğunu sanıyordu ve herkese bağırıp çağırdığı için sızlayan vicdanına pansuman yapıyordu.
Oysa iyi bir insan olsa insanların sigortalı günlerini eksik göstermez, hamile çalışanını sabahlara kadar çalıştırmazdı. Ve daha neler, neler. Narsistik haliyle çok fazla insanı yaraladı, bazılarını mesleğe küstürdü. Doğum yaptıktan sonra bu iş yeriyle bir süre dışarıdan çalıştım ancak duygusal şiddet devam etti. Yeni doğum yapmış olduğum için yeni bağlantılar kurma ve tam zamanlı çalışma imkanım olmadığından katlanmaya devam ettim. Nihayet bir gün bedeli ne olursa olsun kendime bunu daha fazla yapmamaya karar verdim. Kendisiyle çalışmaya devam edemeyeceğimi ifade ettiğimde bana önce ortaklık teklif etti, kabul etmeyince de telefonu yüzüme kapadı. Doğru yolda olduğuma emindim artık.
Birkaç ayım boşlukta geçti. Endişeliydim. Derken büyük bir markadan küçük bir iş aldım. Benden fatura istediler. Bunun bir işaret olduğunu biliyordum. Hemen kendime bir muhasebeci buldum, vergi dairesine gittim ve bir şirket kurdum. Tek tük aldığım işleri özenle yaptım. Derken, daha önce hayalini bile kuramayacağım bir şey oldu ve Amerika’ya çalışmaya başladım. Sonraki yıl çok şükür ki işler daha da iyiye gitti. Çok çalıştım, çok yoruldum, çok gerildim, endişelendim ama hiç bu kadar tatminli bir iş hayatım olmamıştı. Üstelik hiç bu kadar inandığım işler yapmamıştım.
Yöneticim olmasaydı; orta direk memur ailesinde büyümüş temkinli halimle ben şu an almış olduğum riskleri alamazdım. Sınırlarımı öyle zorladı, canımı öyle yaktı ki konfor alanımdan dışarı çıkmak zorunda kaldım. İçinde bulunduğum sektörde karşıma ne zorlayıcı karakterler çıktı ama kimse beni bu noktaya getiremedi. Yöneticim, benim cahil perim oldu. Bu arada, ona karşı savunduğum güzel kalpli bir ekipten söz etmiştim ya. İşte onlar şu an benim ekibim.