Hadi itiraf edelim. Türkçesi üzerinde pek de düşünmeden “Networking” dediğimiz şey, beyaz yakalıların “yaş, kemale erdiğinde” katıldığı bir tür zorunlu tören gibi. Kimsenin gitmek istemediği, gidenlerin mutsuz olduğu bir çeşit uzak akraba düğünü. “Kimse kimseyi kullanmıyor aslında, herkes birbirine şans tanıyor!” diye kendimizi kandırdığımız bu kravatlı, topuklu sosyalleşme biçiminde aslında kimse kimseye en azından kendinden daha iyi olana şans tanımıyor. Herkes, dişlerini göstermeden kendinden daha iyi olanı “kurum kültürüne uygun bir biçimde” alt etmeye çalışıyor. Peki iş bağlantıları geliştirmek sahiden de dilimizden düşürmediğimiz kadar “organik” mi? Hayır, elbette değil. Ama yine de birileriyle “network” kurmak zorundayız çünkü; maalesef modern dünyada olduğu gibi kurumsal hayatın da altın kuralı aynı; “Kimin ne bildiği değil, kimi tanıdığı önemli!”
Bu sebeple, size hiç kimsenin söylemeyeceği, duysanız da inanamayacağınız, hatta klişe olması pahasına başka hiçbir yerde bulamayacağınız bir dizi “Beyaz Yakalılar için Networking Taktikleri” hazırladık.
Kahve Makinesi Yakınlarında Kaybolmak Bir Yetenektir, Öğenin
Bir sabah henüz uyanmamışken kahve makinesinin yanı başında tesadüfen (!) rastladığınız bir üst düzey yöneticinize şunu demeniz kuvvetle muhtemel: “Aa o da nereden çıktı, bende böyle bir bilgi yok ki!” Yalan! Kahve makinesi, networking’in gerçek arenasıdır. Toplantı odalarındaki resmiyetten uzak, doğal bir buluşma alanı. Sahi, söylesenize yöneticinin latte yaparken sıkışan makineye lanet ettiği o büyülü ana başka nerede denk gelebilirsiniz? İşte o an, sizin network’e ilk taşı atacağınız an olabilir, kim bilir! Gizlice “yardımsever” bir kahve gurusu olun ve makineyi tamir edin. An itibariyle hem problem çözücüsünüz hem de kahve içmeyi bilen birisiniz. Kulağa ne kadar da “cool” geliyor, öyle değil mi? Söylesenize, şu dakikadan sonra sizi kim unutabilir?
LinkedIn Klişelerini Avantaja Çevirin
“En iyi networking, LinkedIn’de başlar” mı? Deneyin, yanıtı kendiniz verin. İçinizi LinkedIn’e dökün. Özel hayatınızdaki zorluklardan ya da başarılarınızdan biraz söz edip hikayenizi “profesyonel” bir şekilde sonlandırın. Somutlaştırmaya gerek yok, aslında. Herkes için tanıdık, biliyoruz. “Değerli bağlantılarım, boşandım, çok zordu. Bu zorluğu somatik deneyimlerle aşıyorum. Nasıl olduğunu merak ediyorsanız bir tık uzağınızdayım.” Elbette böyle hikayeler anlatmanız gerek. Çünkü kimse, oradaki abartılı başarı hikâyelerine inanmıyor artık. Yoksa siz inanıyor musunuz? Ancak burayı tam tersine çevirebiliriz. Kimse sizin network davetlerinize geri dönmüyorsa, ironiyi işin içine katın: “Merhaba, sadece ‘A network saved is a network earned’ mottosunu biraz fazla ciddiye aldım ve tanışmamız gerek diye düşündüm.” Gülümsemelerini sağladıysanız ilk bariyeri aştınız demektir, tebrikler! Esprili olursanız, LinkedIn’de kaybolan binlerce profilden biri olmaktan sıyrılırsınız, unutmayın.
Partilerdeki “Bir Şey Bilmeyen” Olun
Herkes her şeyi biliyor, herkes uzman. Peki ya bilmemek mümkün mü? Sosyal ortamlarda her soruyu cevaplayan değil, samimi bir şekilde “Bu konuda pek bilgim yok” diyen biri olmaya cüret edin. Evet, kurumsal hayatta bu davranışın başlı başına bir cüret meselesi olduğunun farkındayız. İnsanlar şaşıracak! Çünkü herkes biliyormuş gibi yaparken sizin dürüstlüğünüz zekâ belirtisi gibi görünecek. Aynı zamanda karşınızdaki kişi size daha fazla açıklama yapmak zorunda kalacak ve konuyu derinlemesine anlatırken sizinle sohbeti uzatacak. Bunu yaparken not alıyormuş gibi görünmek ise size ekstra puan kazandırabilir.
Herhangi Bir Şeyin Arasına Bir Kedi Memesi Sıkışmış Olabilir, Unutmayın
Kurumsal hayat dediğimiz dünya; birbirinin aynısı insanlardan ve konuşmalardan ibaret, biliyoruz. Birçok insan toplantılarda ve “network buluşmaları”nda birbirine tıpatıp benzeyen türden konuşmalar yapar: “Havadan sudan” ya da “performans verilerinden” bahsederler. Fakat bunların arasına “yaşamdan” bir anekdot sıkıştırmak oldukça etkili bir yöntemdir. İlla iş odaklı mı olmalı? Elbette hayır! Toplantının ortasında “Bir keresinde kedimin memesi sıkışmıştı, ne yapacağımı şaşırdım,” demek, diğerlerinin kafasında şimşekler çaktırır. Birincisi, sizi akılda kalıcı kılar. İkincisi, kimse bu kadar absürt bir şey söyleyip de samimi kalamaz ama siz bunu başarabilirsiniz, kendinize inanın! (Kedili olmanıza gerek yok, metaforik bir kedi memesi de olur. Kurmacanın gücüne olan inancımız tam!)
“Sadece Benden Ne İstediğinizi Söyleyin” Kartını Oynayın
“Networking” söz konusu olduğunda herkes birbirine “Dostum, görüşelim” ya da “Ortak çalışabiliriz” gibi havada kalan cümleler kurar. Fark yaratan siz olun. Doğrudan: “Bu konuşmadan sonra benden ne istediğinizi net olarak söyleyin, siz de benim için yapabileceklerinizi açık edin, zaman kazanırız,” deyin. Açık sözlülükle yaklaşın. Samimiyetinizi ortaya koyun, arkanıza yaslanın ve olacakları seyredin. Çünkü dürüstlük her zaman baş döndürücü bir silahtır, ciddiye alınmalıdır!
Ezcümle, networking dediğimiz şey aslında bize dayatılanların dışında belki de biraz cesaret ve bolca mizahtan ibarettir. Kalıpları bir kenara bırakıp samimi olduğunuzda, iş bağlantıları kendiliğinden gelişir. Kahve makinesinin yanı başında ne kadar güçlü bağlantılar kurabileceğinizi bilemezsiniz.