Modern iş dünyası, rekabetin ve performans baskısının giderek arttığı bir arena haline geldi. Kendinizi yeterliliklerinizi sorgularken yakaladığınız olur mu? Peki ya başarılarınızı şanslı olmanıza ya da tesadüflere bağladığınız olur mu? Belki çok başarılı değilsiniz, o terfiyi başarılı olduğunuz için değil de şansınız yaver gittiği için aldınız. Belki de o pozisyona uygun değilsiniz. Sizden daha uygun birileri var. Bu defa şans size güldü, hepsi bu! Sizin iç sesiniz de benzer cümleler kuruyorsa muhtemelen başarılarına rağmen kendi yeterliliklerini sorgulayan çok sayıda kadın gibi siz de “Imposter Sendromu” olarak adlandırılan bir psikolojik olgu ile mücadele ediyorsunuz.
Imposter Sendromu, bireylerin elde ettikleri başarıları sahiplenmekte zorlanmaları ve sürekli olarak yetersiz olduklarına dair bir endişe duymaları durumudur. Kişi başarılarını içselleştiremez, yeterli olmadığına inanır. Mevcut başarılarını kendi yeteneğinden ya da emeğinden ziyade şans, tesadüf gibi dış faktörler ile ilişkilendirir.
Bu sendromdan muztarip kişiler, bir gün gerçeklerin ortaya çıkacağı ve yetersizliklerinin fark edileceği korkusuyla hareket ederler. Yeteneklerinden ve yetkinliklerinden bir türlü emin olamadıkları için, er ya da geç foyalarının açığa çıkacağını düşünürler.
Imposter Sendromu’na sahip bireyler genellikle:
- Aşırı eleştirel bir iç sese sahiptir.
- Mükemmeliyetçi çizgiler sergiler.
- Başka birinin kendi pozisyonuna daha uygun olduğuna inanabilir.
Imposter Sendromu, sadece iş hayatında değil, özel yaşamda da stres, kaygı ve düşük öz güven gibi olumsuz etkiler yaratabilir.
Kadınlarda Imposter Sendromu
Araştırmalar, Imposter Sendromu’nun kadınlarda daha yaygın olduğunu ortaya koymaktadır. Örneğin; The Impostor Phenomenon in High Achieving Women: Dynamics and Therapeutic Intervention başlıklı 1978 tarihli araştırma (1) Imposter Sendromu üzerine yapılan ilk araştırmalardan biridir. Kavramın temelini oluşturduğu bilinir. Bu çalışma, kadın çalışanların özellikle erkek egemen alanlarda daha fazla Imposter Sendromu yaşadığına işaret etmektedir.
Bu durumun temelinde toplumsal cinsiyet rolleri ve yapısal eşitsizliklerin yattığını söylememize gerek var mı? Sistematik bir biçimde kadınların başarılarının tanınmaması, kadınlarda değersizlik ve öz güven eksikliği olarak kendini gösteriyor.
Kadınlar genellikle:
- “Yetersiz” olduklarını hissettiren mesajları çocukluklarından itibaren alırlar.
- Erkek meslektaşlarına göre daha fazla kendilerini ispat etme baskısı hissederler.
- Başarılı olduklarında bile çevreden gelen şüpheci ya da küçük gören bakışlarla karşılaşabilirler.
Bu bağlamda Imposter Sendromu, bireysel zafiyetlerden ziyade, patriyarkal sistemin bir sonucu olarak ele almak daha doğru olacaktır. Çünkü Imposter Sendromu toplumsal cinsiyet normları ile doğrudan bağlantılıdır. Erkeklerin başarıları sorgusuz sualsiz kabul ve takdir görürken, kadınlar genellikle “şanslı” ya da “desteklenmiş” olarak nitelendirilir.
Kadınların çalışma hayatında evlenip evlenmeyeceği, anne olup olmayacağı gibi birçok konuda erkeklere oranla daha fazla sorgulandığını biliyoruz. Neşeden öfkeye kadar çeşitli duygularla daha fazla etiketlendiklerine de tanığız.
Tüm bu yapısal problemler, Imposter Sendromu’nun “içsel” bir sorun gibi görülmesine zemin hazırlayabilir. Oysa bireysel olarak kadınları öz güven konusunda telkin etmek yerine, kurumsal düzeyde eşitlikçi politikaların geliştirilmesi ve uygulanması daha etkili bir çözüm olacaktır.
Çözüm Yolları
Imposter Sendromu, bireysel bir mesele gibi görünse de, toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinden kaynaklanan yapısal bir sorundur. Bu nedenle çözüm, bireylerin farkındalığından çok, toplumsal ve kurumsal düzeyde dönüşümlerin gerçekleşmesini gerektirir:
Toplumsal Cinsiyet Bilincine Dayalı Eğitim Programları: İş yerlerinde toplumsal cinsiyet eşitliği bilinci oluşturmak için çeşitlilik ve kapsayıcılık konulu eğitimler düzenlenebilir. Cinsiyet stereotiplerini yıkmayı ve çalışanların bilinçsiz ön yargılarını azaltmayı hedefleyen bu eğitimler ile kadınların yetkinliklerinin daha objektif şekilde değerlendirilmesi sağlanabilir.
Eşitlikçi Performans Değerlendirmeleri: Cinsiyet eşitsizliğini azaltacak şeffaf kriterlerin benimsenmesi hedeflenebilir. Performans değerlendirme sistemlerinin daha şeffaf ve objektif olması, ön yargıları azaltarak kadınların başarılarının daha adil bir şekilde tanınmasını sağlayabilir. Bu, hem bireysel hem de kurumsal başarıyı arttırabilir.
Kapsayıcı Şirket Kültürü Oluşturulması: Şirketler, çalışanların farklılıklarını kabul eden ve eşit bir çalışma ortamı sunan politikalar geliştirebilir. Başarıları kutlama kültürü oluşturulurken, kadınların katkılarının açıkça takdir edilmesi önemlidir.
Cinsiyet Eşitliği Politikalarının Denetlenmesi: Şirketlerin eşitlik politikalarının düzenli olarak denetlenmesi, toplumsal cinsiyet temelli ayrımcılığı en aza indirmek için işlevsel olacaktır. Kadınların ücret eşitsizliği ve terfi süreçlerinde karşılaştıkları engellerin ortadan kaldırılması, Imposter Sendromu’nun etkilerini azaltarak kadınların iş yerinde daha fazla öz güven geliştirmelerine imkân tanır.
Kadın Liderlik Programları: Kadınların liderlik pozisyonlarına ulaşmasını destekleyen programlar, çalışma yaşamında kadınların karşılaştıkları engelleri aşmalarına yardımcı olur. Bu tür programlar, kadınların hem kendi potansiyellerini görmelerini sağlar hem de toplumsal normları dönüştürmeye katkı sağlar.
Bitirirken
Imposter Sendromu, bireysel bir mesele gibi görünse de, toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinden ve çalışma yaşamının yapısal problemlerinden kaynaklanan bir olgudur. Bu sendromun özellikle kadınlarda daha yaygın görülmesi, patriyarkal düzenin çalışma hayatı üzerindeki etkisinin bir kanıtıdır. Hem bireysel farkındalık hem de kurumların eşitlikçi politikaları hayata geçirmesi çözümün anahtarı olabilir. Kadınların başarılarını içselleştirebileceği, eşit şartlarda çalışabileceği ve destek bulabileceği bir çalışma ortamı inşa etmek, çalışan verimliliğini artırırken şüphesiz onların psikolojik iyilik hâline de fayda sağlayacaktır.
Bu süreçte, feminist perspektiften ele alınan çözümler, iş yerlerinde daha kapsayıcı ve adil bir kültür yaratılmasına hizmet edebilir. Kadınların güçlenmesi ve desteklenmesi, sadece bireysel başarılar için değil, toplumsal dönüşüm ve eşit bir gelecek için de elzemdir.
Kaynakça
- Clance, P. R., & Imes, S. A. (1978). “The Impostor Phenomenon in High Achieving Women: Dynamics and Therapeutic Intervention.” Psychotherapy: Theory, Research & Practice, 15(3), 241–247.