Herkes onun hakkında konuşuyor, herkes onu düşünüyor; ama yapmaya gelince ne de zor oluyor: İstifa. Ülkenin bu çağında veya bir başka deyişle, ekonominin bu devrinde özgürlüğe doğru bir trust fall yapıp kafa üstü çakılmak da mümkün, daha kötüsü bazen buna değer… Elbette bu sırada etrafta uygun bir dal var mı diye bakmak da gerek. Ofis hayatında delirip son beş senesini freelancer olarak geçirmeyi başardığım 14 senelik kariyerimin bana verdiği yetkiye dayanarak, bu noktada iş aramadan da yeni iş görüşmeleri yapmanın serbest olduğunu naçizane hatırlamak istiyorum. Ben bunun bir ayıp olmadığını geç fark ettim. Kendiniz, yeteneklerini ve şirketiniz hakkında yeni bir perspektif kazanmanızı sağlar. Düşünmemiz gereken tek etik, kendimize karşı olan…
Maaş, zamlar ve genel gündemi bir kenara koyarsak, yaygın stres ve anksiyete sebeplerinin çoğunlukla iş hayatıyla ilgili olduğunu görüyoruz. Hastalık izni artık yaygın olarak psikolojik olarak kötü hissettiğimiz günler için kullanılıyor. Şirket içi mental destek programlarının ve ilgili inisiyatiflerin artması da boşuna değil. Bu yüzden “ofisinizde şunlar oluyorsa, istifa edin” yerine “ofis hisleri” hakkında yazmak istedim. “Her işin zorluğu var, idare et” diyen nesil de çalışma hayatından çekildikçe bu konu daha önemli oldu. Artık “Hayatın zorluğu yeter, değmez” zamanı… İçimiz yeterince karardıysa, ben artık konuya giriyorum.
Daha bir hafta kadar önce psikoterapist bir arkadaşım, insanların iş yerlerinden ne kadar çok bahsettiğini söyledi. Gün içinde mesleğimize ve çalışma arkadaşlarımıza ne kadar çok maruz kaldığımızı düşünecek olursak, bu şaşırtıcı değil. Fakat, şikayetçi olduğumuz durumun kaynağının ne kadar farkındayız? Uyumlanamayacağınız bir yerde mutsuz olarak kök salmak, tehlikeli bir kanıksama halidir. Bu süreçte psikolojik yardım almak, aynı şeylerin başka bir ofiste yaşanmaması için doğru bir adımdır. Örneğin, kişisel seviyede savunduğunuz değerlere uymayan bir projede yer aldığınızda, bu sizi ne kadar etkiliyor? Maruz kaldığınız bir olumsuz söylemdeki üslup hatasının karşınızdakine ait olduğunu fark edip geçebiliyor musunuz, yoksa günün geri kalanında aklınızda bu mu var? Arkadaş buluşmalarınızda, aile yemeklerinde hayatınızla ilgili en çok anlattığınız şey ofis problemleriyse, bu önemli bir işaret sayılabilir. Eğer insan kaynakları ekibiyle veya diyalogla çözülebilecek sorunlardan daha fazlasını yaşadığınızı hissediyorsanız, iş ilanlarına bakma, en azından bakmaya hazırlanma zamanı gelmiş olabilir.
Herkesin yaptığı işten çok mutlu olduğu bir dünyanın da gerçekçi olduğunu savunamayız. Yukarıda bahsettiğimiz gibi, önemli olan yaşananlara verdiğimiz tepkilerdir. Aynı konu herkeste farklı bir yankı bulur, yapmamız gereken buna kulak vermek. Burada duyduğunu kendine tekrar etmekte veya açıkça dile getirmekte zorlanan biri de olabilirsiniz. Yardım istemek herkes için kolay sayılmaz; hatta benim gibi biriyseniz, bunun için egzersiz yapmanız da gerekebilir. Konuyla ilgili profesyonel destek alma fırsatınız yoksa, daha basit sorularla başlayabiliriz. Yaptığınız işle ilgili gelecek planlarınız var mı? Yaşadığınız sorunlar sizin yeteneklerinizle mi ilgili, karşınızdakilerin tutumlarıyla mı? Bununla ilgili yöneticinizle, ilgili iş arkadaşınızla veya insan kaynaklarıyla konuştunuz mu? Yani, işinizi bırakma konusunu bir kenara bırakarak, işinize devam etme kararınızı düşündüren soruların peşine düşün. Cevaplar üzerine yeterince düşünürseniz, beklemediğiniz farkındalıklar yaşayabilirsiniz. Böyle bir egzersizin sonunda, işinize devam etmek için gizli kalmış bir motivasyon kaynağıyla da karşılaşabilirsiniz. Aksi takdirde, emin olun, denizde bu iş gibi binlercesi var. Yeni iş arama ve mülakat süreci, bu ‘toksik ilişki’den daha yıpratıcı değil. Üstelik görüşme süreçlerindeki pozitif dönüşlerin de dopamin demek olduğunu hatırlatmak isterim.
Bu kısmı da iş yerinden belirgin bir şikayeti olmadığı için comfort zone’a düştüğünü fark etmeyen arkadaşlar için yazıyorum. Değişim aramamanın da değişiklikten korkmak kadar kullanışsız olduğu dönemindeyiz dünyanın. Kimsenin zorla iş değiştirmesi gerektiğini elbette savunmuyoruz, fakat aklınızda şeylerden uzak bir yerlerdeyseniz, harekete geçmek için her an, doğru bir andır. Maddi kaygıların, iş yoğunluğunun, çalışma şartlarıyla ilgili küçük eksiklerin olacağını dünya gerçeği olarak kabul edip kendi gerçekliğinize odaklanmak faydalı olabilir. Ertelediğiniz bir iş değil, ihtiyaçlarınız… Şartların uygun olmasını bekliyorsanız, değiştirebileceklerinizden başlamakta yarar var.
Aynı başlığın altında kabul edilmiş depresyonun olduğunu da söyleyebiliriz. Böyle bir durumda, şikayet de vardır; fakat hayatın diğer alanındaki umutsuzluk hissiyle depresyon bile normalleşmiş olabilir. İnsan, yaşadığının ne olduğu fark etmeksizin, onu arama eğilimindedir. Bu, bazen bir zihni olduğu yerde kalmak zorunda hissettirecek kadar ikna edicidir. Kariyerimin en başlarında benzer bir süreçten geçtim. Her şeyle ilgili o kadar bıkkındım ki, bunun işimle de ilgili olmasını yadırgamadım. Artık iş yerinde de ağlayabilecek noktaya gelince gidişattan şüphelenmeye başladım ve belli ki ne kadar haklıydım. Çanlar herkes için başka şekilde çalıyor. Dediğimiz gibi, duymaya çalışmak yeter.
Bu yazı da bir yerlere ses olduysa, ne mutlu…