Dünya değişiyor, çok hızlı değişiyor. Önünü alamıyoruz. Çünkü Z kuşağını tutabilene aşk olsun. Millennial öncülerle başlayan para kazanma yöntemleri, yaşamsal öncelikler, mutluluk anlayışı, ideal hayat tanımıyla beraber insan kaynakları da değişiyor ve “Z onayı” olmadan bir yöneticiye iyi denmiyor.
Bahsettiğimiz, son derece makul ve herkesin hayatını kolaylaştıracak istekler…
Öncelikle bu yeni dünyada yönetici değil, “influencer” gerekiyor. Yeni nesil liderlik, direktiflerin yerini alan ilhamla başarılıyor. Çalışanlar doğrudan yöneticilerinin şirket içindeki yerinden, tutumundan, kurduğu ilişkilerden, üslubundan, ikna yeteneklerinden etkilenebilmek istiyor. Bunu doğal bir karizmayla başarabilmek en güzeli, fakat bu öğrenilebilecek bir beceri.
Sihirli kelimemiz yine değişmiyor: Empati
Artık konuşan yöneticilerden çok, dinleyenlere ihtiyacımız var. Ekipteki herkes için farklılık gösterebilecek çözümler için söz kesmeden ve not alarak kaydedilen ikili diyaloglar, karar alma süreçlerinin başında yer almalı. Ortak bir yol bulmayı gerektiren konular için tüm tarafların bir arada olduğu “sohbetler” tercih edilebilir. Fikirlerin isimler altında bir yazı tahtasında tutulmasının katılım motivasyonunu artırdığı da belirtiliyor. Uygulanabilir fikirlerin vokal ve açık olarak takdir edilmesini de unutmamak gerek. İyi bir yönetici, önce departman, sonra tüm şirket kültürü içinde değer hissi yaratır. Değerli hisseden çalışan kendini aynı zamanda “oraya ait” hisseder. Kalıcı beyin gücünün kökenini de bu oluşturuyor.
Sihirli kelimemizin devamında insani kusurlar var. Araştırmalarımız sırasında bazı yöneticilerin kasıtlı küçük hatalar yaparak ekibin hem problem iletişimi dilini geliştirdiğini hem de güç dengesini sağladığını bile öğrendik. Haklı olmak, “sizden biriyim” demek kadar önemli değil. Farkında olunmayan hatalar için de özür dilemek ve düzeltmelere edilen teşekkür de övgü kadar iyi hissettiriyor.
Son model bir yönetici için bir bağ kurma yöntemi olarak “ayna” tekniği de hatırlatalım. Ekibinizin veya karşınızdaki çalışanın konuşma tarzına, vücut diline ve mimiklerine dikkat edin. En düz söylemiyle benzer enerjiler, sinerji yaratır. Çekingen biriyle konuşurken masa yerine aynı koltukta ona dönük oturmak, patronuyla arkadaş gibi olmak isteyenle önemli konuları kahve molasına saklamak, beklentileri karşılayamayan ekip üyesiyle ben dili üzerinden sebep-sonuç sıralaması yapmak gibi yaklaşımlar tercih edilebilir.
Aynı yöntem olumsuz geri bildirimlerin aktarımı için de geçerli. Bir soruna karşı çalışanın sorunun kaynağına nasıl yaklaştığını gözlemleyebilirsiniz. Muhatabınız suçlayıcı, öfkeli, kırgın, mahcup, hırslı veya yılgın olabilir. Bu noktada çok yararlı olduğunu düşündüğüm bir şeyden bahsetmek istiyorum: Tebrik ederken kendiniz gibi olun, gruptan ayrışarak samimiyet gösterin, duygu aktarın. Negatif bir olayı çözmeniz gerektiğinde karşınızdaki gibi olun, birleşin, duyguyu paylaşın. Tebrik gibi mutlu konulara size özgü üslubunuzla, negatiflere muhatabınızın gereksinimlerine göre yaklaşmayı deneyin. Bu elbette sinirli olana daha çok bağırmak anlamına gelmiyor, sinirli olunabileceğini kabul etmek demek oluyor. Bazen sadece omuzda bir elle aktif dinleme bile birinin sakinleşmesine yetebilir.
Şimdi biraz daha kişisel dokunuş gerektirebilecek konularla devam edelim.
İlki kurumsal oyunculuk… Tam anlamını bu haliyle yansıtmadığını düşünerek, bahsettiğim oyunculuğun İngilizcedeki “playful”a karşılık geldiğini de eklemek isterim. Barışçıl protestolar her zaman sempatiktir. Görev tanımları içindeki sorumlulukları kapsamayan, yüksek enerjili projeler sadece size bağlı çalışanları mutlu etmez, onların sizinle gururlanmasını da sağlar. Kimsenin bir talebi olmadan daha rahat çalışma sandalyeleri, kahve makinelerinin yenilenmesi, meyve saati gibi hedefler yaratın. Üst yönetimden onay gerektiren konularda karşılık alamazsanız, inisiyatif kullanın. Ofis koltukları alınmadı mı? O zaman tüm ekibe sizden ergonomik yastık! Masraf olarak yazdırdığınızı bilmeseler de olur. Kahve makineleri yenilenmiyor mu? Bu durumda sizin gruba özel kahve saatinde para toplanıp sipariş verilecek demektir! Şirketinizin imkanlarına göre yaratıcı olun. Hiçbirinin mümkün olmadığı dünyada o gün giyilen bir ayakkabıya açıkça iltifat edebilir veya birinin müzik zevkini överek size şarkı göndermesini isteyebilirsiniz. Takımın yaklaşımına göre gerçek anlamda oyun oynamayı da deneyebilirsiniz: Şukişi bakalım bu toplantıda kaç kez X diyecek, bukişi telefonuna bakmadan kaç dakika durabilecek gibi kimsenin ihtiyaç duymadığı ama herkesin bayıldığı challengelar uydurun. Bunları konsantrasyon ve motivasyon egzersizleri gibi düşünebilirsiniz.
Genç çalışanların yöneticileriyle kişisel seviyede anlaşmaya verdiği önem yaş küçüldükçe artıyor. Hatta pek çok araştırmada bir yöneticinin kişisel tarzının, şirket kültüründen daha çok önemsediğini görüyoruz. Sizi beğenen biri, sizinle çalışmayı da beğeniyor. Bu Instagram’ınızın mercek altına alınması anlamına da, çalışmanın kendisiyle ilgili kaygı duymaksızın söylenebilme anlamına da gelebilir. Sınır çizmeye ihtiyaç duyduğunuzda espritüel bir yaklaşım yeterli olacaktır. Çünkü ne şanslıyız ki beklentileri herkesinkini aşan bu kuşak, empati kurmakta da hepimizi sollamış gibi…
Çizdiğimiz genel çerçeveye baktığımızda yeni nesil iyi bir yöneticinin, iyi bir arkadaş olduğunu anlamak zor değil. Yetkinliğini ve başarısını ekip ruhuyla yaşayan liderler, şu anda tüm dünyanın en çok ihtiyaç duyduğu şey olabilir. Bu yüzden, sonradan öğrenilmiş taktiklerle kalıba girmiş değil, bu vasıfları karakter özelliği olarak taşıyan yöneticileri giderek daha çok göreceğiz. Devir, bir iş insanından önce insan olma devri. Yazının başından beri aklımda olan kötü şakayla naçizane bitiriyorum: Özgeçmişin, unvanın senin olsun; bize insanlığını anlat!