Yalan söylemeyeceğim: Çalışılmaz.
Fakat patolojik olarak yalan söyleyen, yani mitoman birinin hastalığı işinizi doğrudan etkilemiyorsa, idare etmenin yolunu bulmak mümkün. Bu yüzden konuyu sadece iş hayatı perspektifinden görmek yerine, gerçek dünyayı da kapsayacak şekilde ele almayı deneyeceğiz.
Temel bir soruyla başlayalım: Yalancılık ve mitomani birbirinden nasıl ayrılır?
Yalan, hepimizin söylediği; bazılarımızın da söylediğini reddettiği yanıltıcı ifadelerdir. Sosyal iletişim yarattığı ihtiyaçlardan biri olarak doğmuştur. İşin yetişmeme sebeplerini açıklamak, izne ikna etmek veya o sevimsizi neden kahveye davet etmediğinize dair bahane üretmek için kullanılabilir. Belirli bir duruma yöneliktir ve yaratması umulan etki geçicidir. Kronik bir davranış bozukluğu olan yalancılık, bu spektrumda yer almıyor. Bir mitoman, tüm imajını çeşitli sebeplerle geliştirdiği yalanlar üzerine kurarak yaşayabilir. Yalanların doğrudan bir kaynağı olmasa da özgüven eksikliği, statü takıntısı, narsisizm gibi başka psikolojik sebeplerden kendini gösterebilir. Teknik ismiyle bu “büyüsel düşünme” hali sırasında mitoman da söylediklerinin gerçekliğine inanır. Hatta bazı durumlarda mitomani hastalığın kendisi olmaktan çıkıp mental hastalık belirtisidir.
Biraz daha zor olan soruya geçiyoruz: Patolojik yalanın belirtileri nelerdir?
Konunun hassasiyeti sebebiyle 2020 yılında yapılan psikiyatri bir çalışmanın* özetini yorumlamadan, tercüme ederek paylaşıyorum:
Yalan sıklığı: Patolojik yalancılar, günlük ortalama on yalan söylerler. Sıklık açısından, yalanlar tamamen aynı yalanın farklı varyasyonları veya ayrı şekillerde olabilir. Yalancı için önemli olan söylediği yalan değil, yalan söyleme sürecidir.
Yalan süresi: Araştırma, patolojik yalancıların başladıkları yalana en az altı ay devam edeceğini gösteriyor. Anlatılanlar değişebilir veya yeni detaylarla genişletilebilir.
Sebep-sonuç ilişkisi: Patolojik yalanlar gerçek hayata uygun, fakat amaçsızdır.
Yalancılığa bağlı stres: Patolojik olmayan yalancılar genellikle anlık stresi azaltmak için bu yöntemi seçerken, patolojik yalancılar yalan söylemekten dolayı daha yüksek stres yaşıyorlar. Bu, çoğunlukla yakalanma riskinden kaynaklandığı için sosyal izolasyona meyilliler. Küçük gruplarla iletişimde olmayı seçiyorlar.
En zor soruyla devam ediyoruz: Biz mitomanları nasıl tespit edeceğiz?
Aslında hayatımızı etkileyen bir yalan yoksa, en güzeli tespit etmekle uğraşmamak… Sınır çizebilmek mükemmel bir şey. Aksi durumda işiniz kolay olmayacak. Çünkü patolojik yalancı, genelde ofisin en etkileyici insanlarından biri olarak karşımıza çıkar. Güzel konuşurlar, karizmatik ve ilgi çekicidirler. Şeytan da detayda gizleniyor. Tutarsızlıklar, neredeyse tamamen aynı duygu veya kelimelerle tekrar anlatılan bir anı, basit sorulara verilen dolaylı cevaplar, çok fazla ayrıntı veya hiç ayrıntı, bir ipucu arayanlar için belirleyici sayılabilir.
Böyle biriyle çalışmayı engelleyecek bireysel bir olayla karşılaşmadan da etkilenmek de mümkün. Patolojik yalancılar, çevrelerinde onları onaylayan insanları tutmayı seçtikleri için sizi belli ortamlara veya konulara dahil etmekten hoşlanmayacaktır. Eğer bu çalışmanızı etkiliyorsa, yazılı açık iletişim doğru yöntemdir. Hiçbir kişisel gönderme yapmadan, rahatsızlık duyduğunuz konuyu paylaşın. “Bu toplantıya davet edilmediğim için üzgünüm.” demek yerine “Şu projenin şu kısmını yürüttüğüm için bu toplantılara katılmamın yararlı olacağına inanıyorum. Bir sonraki görüşmenin tarihin öğrenebilir miyim?” gibi bir yaklaşım yeniden bir yalanla bloklanmanızın önüne geçebilir.
Sizinle ilgili asılsız şeyler söyleyen bir mitomanla karşı karşıyaysanız, başvuracağınız yasal yöntemleri araştırmanızı öneririz. Biz kendi alanımıza, yani ofise dönelim. Bu noktada tamamen savunmasız değilsiniz. Söylenen yalan mutlaka kulağınıza gelecektir, çünkü dedikodu bazen yararlı bir şeydir. Böyle bir bilgiye ulaştığınızda sakin olmayı unutmadan “yalanın gerçekliğini” teyit edebilir ve sakin kalmaya devam ederek kelimenin tam anlamıyla yüzleşmeyi deneyebilirsiniz. Birkaç taktik geliştirmek bu senaryoda işinize yarayacaktır.
Yalan, diğer çalışma arkadaşlarınızı etkiliyor veya yöneticinizi de ilgilendiren bir konuyu içeriyorsa, yalanın seviyesine göre uygun bir ortam seçebilirsiniz. İnsan kaynaklarıyla görüştükten sonra bir e-maille veya toplantı talebiyle konuyu açabilirsiniz. Son derece tatsız bu deneyimden sonra iş yerinizde kalmaya karar verirseniz, saldırı içermeyen ve açıklayıcı bir yazı dilinde yarar var: “Bu konu ile ilgili hakkımda söylenen bu sözlerin gerçeği yansıtmadığını bilmenizi isterim. Konu şöyle şöyledir. Şu da kanıtıdır.” şeklinde duygu içermeyen bir anlatım tercih edebilirsiniz.
Daha basit olaylara yaklaşımımız da daha basit başlıyor: “Biraz konuşabilir miyiz?” Durumun gerekliliklerine göre patolojik yalancıyla baş başa veya ilgili bir topluluk içinde konuşmayı tercih edebilirsiniz. “Böyle böyle duydum. Bunu söylemenin sebebini öğrenebilir miyim?” Bu soru sadece bir yöntem. Öğrenemeyeceksiniz, muhtemelen yalan bir yanlış anlaşılmadan ibaret gibi sunulacak, belki manipülasyon denenecek. Önemli olan farkında olduğunuzu belli etmekti, bunu başardınız. Sanal gerçekliğini yüzüne vurduğunuzda öfkeyle tepki veren bir mitomana, tüm öfkelilere olduğu gibi sakinlikle yanıt vermek zorlayıcı olsa da direnmenin iki taraf için de yararı var. Birinin yardım almasına öncülük edebilirsiniz.
Nüfusun yüzde beşinin bu bozukluğu taşıdığını düşünecek olursak**, kendinizi de gözlemlemenizi öneririz. Sonuçta eğri oturup doğru konuşuyoruz.
*https://prcp.psychiatryonline.org/doi/10.1176/appi.prcp.20190046