Aşk için dağları delmedim ama o uygulamayı silip silip tekrar indirdim. Bu devirde aşkı en çok ben hak ettim.
Kütüphanede aynı kitaba uzanırken tanışırım sandığım sevgililerin çoğuyla “dating app”ler sayesinde tanıştım. Beş fotoğraf, komik bir bio ve birkaç soruya verdikleri cevap hoşuma gidiyorsa sağa kaydırdım. Hiçbiriyle uygulamayı silecek kadar uzun bir ilişki yaşayamadım. Ya “-de” birleşik yazıldı konuşmanın bir yerinde ya da feminizmi tatlı bulduklarını söylediler bir anda. Kesin bende de vardır sorun ama belli ki ben bu zamanda aşk yaşamak için doğru özelliklere sahip değilim. İnsanın ayaklarını yerden kesecek bir güzelliğe sahip değilim. Cömert hissediyorsanız 7/10’um en fazla. Mizah anlayışım biraz zeka gerektiriyor. Sürekli Gibi dizisinden alıntılarla bir konuşmayı ilerletemiyorum. Kara mizah yapıyorum. Uzun süreli ilişki istiyorum. Uymazsa, ben kısa tutarım. Karşımdakinin hayatta bir amacı olsun mesela. Belli ki bendeki eksiklikleri tamamlasın istiyorum… Ayıp ediyorum.
Ne arıyorsak onu bulmamızı sağladığını söyleyen uygulamalarla aşkı bulanlar var. Bu da sanırım geleceğin aşkı oluyor. Her şey ekranın arkasında olunca kitaplar da piksel piksel düşüyor ellerimizden. Ancak şimdi bir araç olarak kullandığımız teknoloji, ileride aşkın kendisi olabilir mi? Sanal bir aşktan, et ve kemikten olmayan birine duyulan sevgiden bahsedildiğinde Her filmi akıllara gelen ilk örnek oluyor. Melankolik bir adamla, kendisini sürekli yenileyen, gelişen ve değişen yapay zekaya sahip bir işletim sisteminin aşkını anlatan film, bu kelimelerle anlatıldığında hiç de distopik gelmiyor. Kim istemez ki karşısında kendini hep “güncelleyen” birinin olmasını? Ancak diğer yandan robotlarla olan ilişkimizde, robotlar insani duygularla doğmadığı ve bu hisler onlara kodlandığı için bir ilişkide belki de en önemli nokta olan “empati” ne kadar hissedilir?
Bir robotla olmanın garip yanı, bir robotla olmak değil bence. Öyle bir gelecekte robotların, bize çok benzeyeceğine eminim. Beni bu geleceğin rüyaları mı kabuslarımı dolduracağını düşündüren şey birini sevmenin gerçek sebebi: görülmek. Bir kodlamanın tüm mükemmelliğiyle benim kusurlarımı görecek olması beni korkuturken sizi mükemmel biriyle olmak heyecanlandırıyor olabilir. Bunların hepsini yaşayıp göreceğiz.

Başka bir olasılık da insanlarla teknolojinin mekanlaştığı bir evrende aşk yaşamak. Metaverse’ün çayırlarında sevişmek, sanal barlarda tanışmak ve sanal randevulara çıkmak… Bu örnekler bana hiç yabancı gelmiyor. İmvu, Sims, Second Life hatta Sanalika farklı mekanlar ve farklı yaş gruplarına gerçek insanlarla sanal ilişkinin neye benzediğini gösterdi ve çok büyük kullanıcı sayılarına ulaştı. Bir kodu sevmekten daha yakınız biriyle bir kodda sevişmeye. Ancak her sanal aksiyonun gerçek hayatta biyolojik karşılıkları var. Yanaklarımız gerçekte kızarıyor ya da cringe’den midemiz bulanıyor. Tüm bunları koltuğunda oturan kullanıcı yaşıyor. Bu da sanalı, gerçeğe taşıyor.
Bir Black Mirror bölümünde olduğu gibi insanın kendini daha özgür hissettiği ve kendine benzeyen ya da benzemeyen karakterler yarattığı bu sanal ortamlar, bireyin arzularını da hislerini de yeniden keşfetmesini sağlıyor. Teknolojinin tek duygusal yanı da bu zaten. Bizi güncelliyor.