“Ev gençleri” hakkındaki ilk yazımızın üzerinden yaklaşık üç sene geçti. Ne eğitime ne istihdama katılarak ailesiyle yaşayan 15-30 yaş grubu için kullanılan bu ifade artık karşımıza daha sık çıkıyor. Son TÜİK verilerine göre*, 2023 yılında yüzde 22,5 olan ev genci oranı 2024 yılında yüzde 22,9’a yükseldi; daha net olmak gerekirse, ülkemizde yüzde 30,1’ini kadınların oluşturduğu beş milyondan fazla ev genci var. Böyle olunca Türkiye’deki genç nüfusun %14,9’la tüm AB ülkelerini geride bırakması, bayrak astıracak bir zafer gibi görünmüyor.

Peki neden böyleyken böyle?
Başta ekonomik şartların geldiğini tahmin etmek kolay. Hayatta kalmak için temel ihtiyaçlara erişimin bile kimi zaman ayrıcalık haline geldiği yeni dünyada, aile evi kötü bir senaryo bile sayılmaz. Dönemsel işsizlik, her çalışan canlının her an tadabileceği bir tatsızlık; fakat asıl sorun, iş aramanın anlamsızlaşmasında. Çalışmanın karşılığının, barınma, beslenme, sosyal hayat gibi dünyadaki yaşıtlarının eriştiği en temel şeylere bile yetmeyecek olması. Yetse de yetmez, çünkü artık her şeyin hep daha fazlası var ve hepsini herkes istiyor. Sosyal medya, sıradan hayatları boşa geçmiş zaman gibi sunarken, gençlerimiz panik halinde, kaygılı, öfkeli ve/veya umutsuz.
Ev arkadaşlarıyla yaşayıp makarna yiyerek mutlu olma dönemi çoktan nostaljiye dönüştü. Herkesin bir kitleye konuştuğu bu çağda, kimse sessiz bir “normal” hayatın hayalini kurmuyor. Pew Research Center’ın araştırmasına göre** ABD’de gençlerin %57’si influencer olmanın “ideal bir kariyer” olduğunu düşünüyor. Hal böyle olunca, kimse rahatsız bir ofis sandalyesine oturmak için kalkmıyor kanepesinden. Bu yüzden de ev gençliği, pijamalı bir startup gibi çalışıyor. Podcast yapmaktan takı satmaya, dil öğrenmekten borsa denemelerine kadar herkes bir şeyle meşgul, ama kimse tam olarak bir yere varmıyor. Belki de sorun, çalışmanın artık sadece geçinmek için değil, varoluşsal bir ikna süreci için gerekli olması. Gençler bir işe değil, kendilerini haklı çıkaracak bir gerekçeye ihtiyaç duyuyor. Ama o gerekçeyi bugünün dünyasında bulmak zor. Çünkü her şey çok hızlı değişiyor, ama hiçbir şey gerçekten ilerlemiyor gibi. Birikim yok, gelecek yok, ama herkes hala kendini “geç kalmış” hissediyor. Çok büyük şeyleri, en kolay yoldan istiyorlar. Kariyer sahibi olmak değil, büyük paralar kazanmak istiyorlar.

Meslek neydi? Meslek iyilikti; emekti; biz millenniallara sunulan bir mutlu hayat illüzyonuydu. Z kuşağı için başarı artık bir yolculuk değil, tek bir viral an. Evde durmak bu yüzden bir yenilgi değil, tek mantıklı seçenek gibi.
Elbette tek sorun bu değil. Diyelim ki bir genç telefonunun ekranına düşüp düren can sıkıcı haber bildirimlerini, dünyadaki felaketleri, ekonomik cehennemi görmezden gelip iş arama motivasyonunu topladı. Bu kez de çok sevdiği teknolojinin sinsi yanıyla karşılaşıyor. COVID-19’dan beri otomasyon sistemlerinin emek yoğun pozisyonları çok hızlı şekilde yok etmesi bir yana, ChatGPT ve benzeri yapay zeka araçları da sadece üç senede başlangıç pozisyonlarındaki iş ilanlarında %30’un üzerinde*** bir düşüşe yol açtı. Eskiden “deneyimsiz ama hevesli” olmak işe yarardı, şimdi bu tanımın yerini “hevesli ama gereksiz” alıyor. Word belgesi hazırlamak, temel grafik düzenlemek, giriş düzeyi metinler yazmak; hepsi artık yapay zekaya devredilmiş işler. Gençler insanlık tarihinin en önemli teknolojik gelişmelerinden biriyle nasıl rekabet edecekler? Nereye sıçrayacaklar ya bu gençler?
Hayatımızı kolaylaştıran bir sürü icatla yaşamanın en zor olduğu zamanlardan birindeyiz. Hepimize kolaylıklar ve sabırlar diliyorum. Benim yerimi de bir yapay zeka uygulaması almazsa, bir sonraki yazımızda görüşürüz.
*https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Istatistiklerle-Genclik-2024-54077
**https://www.entrepreneur.com/business-news/what-is-gen-zs-no-1-career-choice-social-media-influencer/459387
***https://www.itpro.com/technology/artificial-intelligence/entry-level-jobs-ai-anthropic-dario-amodei?

















