Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş… Türkiye futbol ekosistemin başrolleri. Üçü de 100 yılı aşkın köklü tarihiyle, sosyal, kültürel ve ekonomik anlamda her sınıfa ulaşmayı başarmış, milyonlarca taraftara sahip takımlar.
Bahsettiğimiz üç büyük kulüp, hayatın günlük akışına yön veren bir etki alanına sahip. Ülkemizde mutlak popüler spor dalının futbol olduğunu düşünürsek, futbol gündeminin, ülke gündemini ele geçirdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Fenerbahçe ile Galatasaray maçının olduğu bir pazar akşamı sosyal medyada gezindiğinizi düşünün mesela. Atılan yüz binlerce tweet ve story, Youtube ve Twitch yayınları. O akşam uzaylı istilası olsa, yine de maçtaki tartışmalı hakem kararından daha çok konuşulmaz muhtemelen Twitter’da. (Twitter’a X demeye hala alışamadım kusuruma bakmayın lütfen.)
Peki nasıl oluyor da bu üç takımın taraftarlarının sesi, ülkedeki tüm seslerden daha çok çıkıyor?
KONDA Araştırma Şirketi, geçtiğimiz yıllarda Futbol ve Taraftarlık Raporu yayımladı. Araştırmaya göre Türkiye’de yaşayan vatandaşların %26’sı Galatasaraylı, %22’si Fenerbahçeli, %16’sı Beşiktaşlı, %3’ü Trabzonsporlu ve %6’sı diğer takımların taraftarı. %27’si ise herhangi bir takımı desteklemiyor.
Aslında takım tutmayanların oranı azımsanmayacak kadar yüksek. Diğer bir deyişle, “Takım Tutmayanlar Takımı” ülkenin en kalabalık taraftar grubu. Örgütlü bir topluluk olmadıkları için seslerini duyuramıyor olabilirler. O yüzden, buradan Takım Tutmayanlar Takımı taraftarlarına bir öneri sunmak istiyorum: Hepiniz Fenerbahçe Galatasaray maçının olduğu akşam, Yargı dizisi hakkında tweet atın, kim daha güçlüymüş görelim. Şaka bir yana, taraftarların yarattığı bu “gürültünün” asıl kaynağı, kesinlikle sosyal medya.
Sosyal medya ve taraftarlık ilişkisini daha iyi anlamak adına şu iki veriyi incelemek yerinde olacaktır.
Öncelikle, Türkiye’deki stadyumların doluluk oranlarına bakalım. Son üç yıl içinde stadyumların doluluk oranları sırasıyla %25,1, %38,6 ve %38,1. Bu oranlar İngiltere, Almanya, İspanya gibi Avrupa ülkelerinde %95’in üzerinde. Futbol, stadyumda, seyirciler önünde oynanan bir spor. Ancak Türkiye’de futbol, stadyumda, boş koltuklar önünde oynanıyor diyebiliriz.
Bir diğer veri de, yayıncı kuruluşun abone sayısı. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’nun 2023 yılı verilerine göre bu sayı 2 milyon 550 bin 217. Yani, ülkenin her sınıfından on milyonlarca taraftarı olan takımların maçlarını izlemek için abone olanların sayısı yalnızca iki buçuk milyon.
Buna karşılık Twitter’da Galatasaray’ın 14.3 milyon, Fenerbahçe’nin 11.9 milyon, Beşiktaş’ın 5.6 milyon takipçisi var.
Stadyumların boş ve yayıncı kuruluş abone sayısının az olmasının asıl sebebi, elbette ekonomik. Taraftarların alım gücünün bu masrafları karşılamaya yetmemesi. Bugünün Türkiye şartlarında, üniversite öğrencisi bir Fenerbahçe taraftarının, Fenerbahçe’nin herhangi bir maçını stadyumda izlemesi için aylık bütçesinin önemli bir bölümünden feragat etmesi gerekiyor.
Oysa sosyal medyada taraftar kimliğiyle var olmak, tamamen ücretsiz.
Hal böyle olunca, “sosyal medya taraftarlığı” adında yeni bir taraftarlık modeli gelişiyor. Üstelik filtresiz, sınırsız bir taraftarlık. Nefretin sevginin, sövgünün de övgünün önüne geçtiği, saldırganlığın körüklendiği bir taraftarlık modeli.
Hal böyle olunca, rakip takım taraftarına edilen her bir hakaretle, tuttuğu takımın yüceltildiği zannedilen kirli bir gerçeklik üretiliyor. Rekabetin izlenme, beğeni ve retweetlere indirgendiği bir gerçeklik.
Üstelik sosyal medya üzerinden şekillenen futbol kültürü; dokunduğu her şeyi ve herkesi kendine doğru çeken, takım yöneticilerinin, hatta takım başkanlarının da kendilerini sosyal kaptırdığı bir bataklığa dönüşüyor her geçen gün.